Türkiye'nin Irak Kürdistan Bölgesi Yönetimi(IKBY) sınırları içerisindeki askeri operasyonu genişleyerek devam ediyor.  Operasyonun askeri sonuçlarından nasıl bir durum ortaya çıkar? Türkiye burada istediğini elde edebilir mi? Ya da bölgeden eli boş mu döner? Bu tür olasılıklar üzerinden bugünden mutlak yorumlar yapmak oldukça zor.

Erdoğan, NATO Zirvesinde Ankara’nın Irak Operasyonuna Destek İstedi Mi ?

Ankara’nın IKYB sınırları içerisinde başlattığı askeri operasyonu uluslararası alanda da tartışılmasına yol açtı. Bu nedenle Washington’da NATO zirvesine katılan cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın arka plan diplomasideki en önemli gündem maddesinin Ankara’nın Irak sınırları içerisinde başlattığı operasyona politik destek olduğu kamuoyuna yansıdı. ABD Dışişleri Bakanı Sözcüsü Matthew Miller « Ankara, Bağdat ve Hewlêr ile koordinasyon sağlanmalıdır” uyarısı yapması ayrıca Bağdat’ın  “yeşil ışık yakılmadı” uyarısı dikkat çekti. Washington “sınırları belirlenmiş” bir operasyona onay verileceği konusunda Türk Dışişleri Bakanı’nı uyardıkları belirtiliyor. ABD, Türkiye’nin bölgede yapacağı askeri operasyonlarla ‘bölgede kalıcılaşmak’ gibi bir planı hiç bir şekilde düşünmemeleri ve bu yönlü girişimlere yönelmemeleri konusunda uyardığı belirtilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin başlattığı operasyonda ABD’yi hesaba katmadan hareket etmesinin askeri ve politik riskleri tahmin edilenden fazla olacaktır. Erdoğan’ın NATO’nun  Rusya ve Çin’e karşı belirlediği yeni dönem askeri stratejiye onay vermesinin karşılığında, IKBY sınırları içerisinde yürütülen operasyona ‘üst düzeyde destek vermeleri’ talebi karşılık bulmadığı söylenebilir.

Ankara, Bağdat'ın Onayını Aldı mı?

Ankara'nın IKBY sınırları içerisinde başlattığı operasyon için ‘Bağdat'ın onayını aldı mı’ sorusu yeniden gündeme geldi.  Bağdat yönetimi, Türkiye'nin PKK'ye yönelik başlattığı operasyonun uzun vadede Irak’ın çıkarlarına hizmet edeceğini biliyor. 'Medya Savunma Alanları' olarak tanımlanan bölgelerde, PKK’nin askeri güçlerinin etkisizleştirilmesi ya da buradaki kontrolünü kaybetmesi hiç şüphesiz ki Bağdat’ın işine gelen ve bölgeyi aşamalı olarak kontrolüne alacağı açıktır. Bağdat'ın PKK’yi ‘terörist’ görmemesine rağmen son dönemlerde yaptığı açıklamalar dikkat çekicidir. Örneğin PKK'nin ormanları yaktığına yönelik ileri sürülen iddialar, esasen PKK'ye yönelik operasyonlara dolaylı bir meşruluk bir zemin hazırlama çabasıdır.  Bu nedenle yüksek tonda bir tepki göstermemekle birlikte gelişmelerden rahatsız olmaya başladığı söylenebilir.

Bağdat yönetimi, Ankara'nın IKBY  sınırları içerisinde başlattığı ‘sınırsız' bir operasyona karşı olduğunu ve bu konuda bir uzlaşmanın sağlanmadığını açıklaması sorunun giderek ciddileştiğini gösteriyor. Asaib Ehli Hak Hareketi  Şii Lideri Qeys El- Xezali ; “Türk ordusu tüm Irak topraklarından çekilmeli”  açıklaması ciddi bir etki yarattı. Çünkü Şii toplumunun önemli bir kesimi, Türkiye’nin askeri operasyonununa karşı çıkıyor. Irak Başbakanı Sudani, ‘Irak Ulusal Güvenlik Konseyi’ni toplayıp gerekli değerlendirmeyi yaptıktan sonra  Ulusal Güvenlik Danışmanı Qasım Ereci   başkanlığındaki bir heyeti Hewlêr’e gönderdi. Gelen bilgiler çerçevesinde bir durum değerlendirmesi yapılacağı açıklandı.

Bağdat, Ankara'nın gerçekleştirdiği operasyona sınırlı bir destek verdiğini ve bunun belirlenen sürede tamamlanması gerektiğine ilişkin diplomatik kanallarla yaptığı açıklama,  Ankara'nın ise tersine operasyon alanını genişletme çabası, sorunun politik bir krize dönüşmeye başladığını gösteriyor. Ankara'nın, bugünden yaklaşık 30 km derinlikte bir alan kontrolü sağlamaya çalışması ve bölgede kalıcılaşmaya yönelik niyetleri, Bağdat tarafından kabul görmeyecektir. Bu nedenle Bağdat'ın askeri ve politik yetkililerinin arka arkaya yaptığı açıklamalar, Türkiye'ye bir uyarı niteliğinde olduğu söylenebilir.

Erbil Hükümeti Ankara’ya lojistik destek sunuyor mu ?

Türkiye'nin bu operasyonu Erbil Yönetiminin aktif desteği ile yürüttüğü ve askeri birliklerini, çatışma alanlarına kendi sınırı üzerine değil de Duhok ve Erbil üzerinden sevk ettiği görülüyor.

Türkiye’nin bazı geçişlerde Türk askeri araçlara Kürdistan bayrağı arması takıldığı ve belirli yerleşim bölgelerin boşaltılması için Peşmergenin devreye sokulduğu belirtiliyor. Bu nedenle Türkiye Bağdat'tan çok Erbil Yönetimi ile hareket etmeye özel bir önem veriyor. Çünkü her dediğini yaptırma şansına sahiptir.

Barzaniler, Ankara’nın operasyonuna dahil olmadıklarını sıklıklı dile getirmelerine rağmen kimse bu tür açıklamalara inanmıyor. Halkın tepkisini çekmesine ve Ahmediye gibi bazı bölgelerde protesto eylemleri başlamasına rağmen Erbil  Yönetimi’nin Ankara'ya sınırsız askeri ve lojistik desteğin verilmesinin bir nedeni de: ‘Medya Savunma Alanları’ olarak tanımlanan bölgelerde PKK askeri güçlerinin çıkartılarak  kendilerine teslim edilmesi arzusudur.   Ancak Ankara, bölgeyi PKK’nin askeri güçlerinden arındırabilirse, Peşmerge’ye değil Bağdat askeri güçlerine teslim etmesi çok daha yüksek bir olasılıktır. Çünkü Ankara’nın bölgesel stratejisinde Erbil dahil Kürtlerin yeri yok.

Erbil’in Ankara’yı çok yoğun olarak desteklemesinin bir başka boyutu da Barzaniler arasındaki iktidar savaşıdır. Baba-Oğul-Mesut-Mesrur Barzani ile yeğeni ve aynı zamanda damadı Nehcirvan Barzani’ye arasında iktidar rekabeti olduğu biliniyor.  Türkiye ile olan ekonomik ve askeri ilişkiler, Barzaniler içinde son derece önemlidir. Bu nedenle hem Mesut-Mesrur hem de Nehçirvan, Ankara’nın askeri operasyonuna aktif destek vermeleri, iç iktidar çatışmasıyla da ilişkili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ankara, Hedeflerine Ulaşabilir mi ?

Türkiye, Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde yaklaşık 30 kilometre derinliğinde askeri olarak çok ciddi bir yığınak yapmasına rağmen stratejik bir sonuç alması konusunda ciddiye alınabilir bir veri ortaya çıkmış değil. Türkiye'nin tank, top gibi kara silahları, helikopter, uçak ve İHA, SİHA gibi hava saldırı sistemleri ile bölgede çok kapsamlı bir operasyon başlatmasına rağmen halen etkili bir sonuç elde edemediği belirtiliyor.

Türkiye'nin bölgede hiçbir toplumsal dinamiği bulunmuyor. Çatışma alanı içerisinde olan köyleri ve mezraların boşaltılmaya başlanması aslında Türk açısından çok ciddi bir risk oluşturduğu açıktır. Bölge halkının tepkisinin artmaya başladığı, bu tepkinin Irak geneline yayılması durumunda Bağdat ve Erbil üzerindeki toplumsal baskının artacağı anlamına gelir. Bu nedenle Türkiye’nin askeri birliklerinin belirli bölgeleri kontrol altına alarak savaşın sürekliliğini sağlaması zor olduğu görülüyor.

Türkiye Metina-Zap-Gare arasındaki bölgeleri kontrol atılına alarak hem PKK’nin etkin olduğu Sincar ve Kuzey Doğu Suriye ile ilişkinin kesilmesini hem de Kandil’e geçiş bölgelerini denetim altına almayı amaçlıyor.  Bugüne kadarbir çok defa denen ama başarısız olan bu askeri stratejiyle yeniden sonuç alınacağı konusunda ciddi kuşkular var. Çünkü, bölgenin bütününün kontrol edilmesi için Türk askeri birliklerinin çok büyük bir güçle orada kalıcı olması gerekiyor. ABD, İran, Suudi Arabistan  gibi küresel ve bölgesel güçlerin Ankara’nın bölgedeki askeri olarak kalıcı olmasına kesinlikle karşı olduklarını açıkladılar.  

Türkiye'nin başlattığı bu operasyonda hem asker ölümlerinin hem de askeri teknik ekipman kayıplarının artması, Türkiye'nin iç dinamiklerinde de sorgulanmaya başlanacaktır. Sonuçta bugünkü ekonomik krize rağmen yürütelen askeri operasyonda milyonlarca doların harcanmasına rağmen beklenilen sonucun alınamamasının politik faturası iktidara çıkacaktır.

Ankara, arzu etmesine rağmen bölgede istediği kadar kalamayacağını biliyor. Bunun için belirli bir zaman dilimi içinde etkili sonuç alması gerekiyor. Bu nedenle hedeflediği askeri ve politik stratejisinin başarısı sanıldığı gibi kolay olmayacağı ve özellikle iktidarı çok daha fazla zorlayacağı açıktır.

PKK, Bu Süreçten Nasıl Etkileenebilir ?

Bölgede gelen haberlere göre PKK’nin bölgedeki askeri güçleriyle Türk ordu birlikleri arasında ciddi çatışmaların giderek yoğunlaştığı anlaşılıyor. PKK’nin askeri olarak alan kontrolü gibi bir stratejisi olmadığı ve daha çok hareket halindeki güçlerle, Türkiye’nin askeri güçleriyle çatışma halinde oldukları belirtiliyor. Bu nedenle Türk ordu birliklerinin PKK ile çatışma alanını çok geniş bir alana yaymak zorunda kaldığı/kalacağı bunun da ciddi güvenlik sorununa yol açacağı vurgulanıyor. Yerel kaynakların verdiği haberler dikkate alındığında PKK’nin de ‘Medya Savunma Alanları’ olarak tanımladığı bölgelerde özellikle lojistik destek bakımından zorlanacağı belirtiliyor.

PKK’nin askeri termonolijisine ‘hava gücü ve hava savunma sistemi’ gibi kavramları eklemesi dikkat çekmeye başladı. Bunun sahadeki yansımaları olduğu söyleniyor. Daha önce yaptığım bir değerlendirmede ‘İran gibi ülkelerin PKK’ye hava savunma sistemleri ve özellikle İHA gibi silahları vermesinin sürpriz olmayacağını ve bu nedenle PKK’nin yeni silah sistemleri denemesinin kimseyi şaşırtmaması gerektiğini’ belirtmiştim. Son zamanlarda basına yansıyan haberlerde bu durum çok net olarak ortaya çıktı.

Birçoklarının sandığı gibi PKK, Türkiye’nin bölgede çok kapsamlı bir operasyondan sonra hızla çıkmasını istemez. Çünkü Türk ordu birlikleri ne kadar uzun süreli kalırsa, çok daha fazla kayıp verecekleri ve yıpranması çok daha fazla olacaktır. PKK’nin savaş stratejisi uzun süreli, hareket halindeki askeri güçlerle eylem gerçekleştirmesi üzerine kuruludur. Türk askeri birliklerinin geniş bir coğrafyaya yayılmış olması, PKK’nin saldırılarına açık hale gelmesi demektir.

Sonuç : Türkiye’nin belki de bu düzeydeki son operasyonu olacaktır. Burada beklenilen sonucu alır veya alamaz hem Irak’ı hem de Suriye’yi  terk etmek zorunda kalacaktır. Bölgesel denklem hızla değişiyor. Her iki ülkede güçlerini tutmaktan ısrar etme süreci tamamladı. Türkiye’nin IKBY sınırları içerisinde başlattığı operasyonda, bir kaç ay içerisinde sonuç alabilmek için bütün gücünü kullanmaya çalışacaktır. PKK de tersine hareket halindeki güçleriyle ve elinde bulundurduğu ‘yeni’ hava savunma sistemleriyle yıpratma ve istikrarsızlaştırma savaşı üzerinde yoğunlaşacaktır. Ankara en az kayıpla süreci tamamlayarak iktidarın presijni korumasına, Kandil ise daha fazla kayıp verdirerek Türkiye’nin iç dinamiklerinde iktidarı yıpratmaya çalışacaktır.

Kimin stratejisi etkili olacaktır ? Bunu birlikte izleyelim