HDP’ye yönelik politik saldırıların merkezinde olan HDP’nin kapatılması davası Anayasa Mahkemesinde devam ediyor. Anayasa Mahkemesi, HDP’ye verilecek hazine yardımı geçici olarak bloke etti. HDP’nin kapatılmasına yönelik saldırılar devam ettiği bir zamanda Anayasa taslağı üzerinde bir tartışma yapmanın yersiz olduğuna dair bazı eleştiriler yapılmaktadır.
Ancak, HDP’nin politik ilişkilerdeki stratejik önemi nedeniyle politik perspektifleri çok daha net olması gerektiği açıktır. HDP’nin kapatılması davasını görüşen Anayasa Mahkemesinin hangi demokratik normlar üzerinde hareket ettiği oldukça tartışmalı olduğu açıktır. Demokratik bir anayasa ve buna uygun bir Anayasa Mahkemesi olmuş olsaydı, HDP’nin kapatılması gündemde olmayacaktı. Bu neden HDP’nin anayasa taslağının varlığı olması önem arz etmektedir.
HDP, sistemin ideolojik-politik alanı dışında olan ama sistemin belirlediği yasalar ve kanunlar içerisinde kurulmuş bir partidir. Bu nedenle hem iktidar gücü olan partilerden hem de fiilen devlet muhalefetini temsil eden partilerden niteliksel olarak farklıdır. Niteliksel farkta kast edilen ise programı ve ileri sürülen politik ve toplumsal talepleridir. Bu nedenle HDP’nin oy oranı % 11-13 arasında görünse de toplumsal temsiliyeti çok daha geniştir. Çünkü programatik görüşleri ve ileri sürdüğü politik talepler, toplumun bütün kesimlerini kapsamaktadır.
HDP ile iktidar ve muhalefetiyle sistem partileri arasındaki farkın somutlaşmış hali aynı zamanda nasıl bir değişim istediğiyle ilgilidir. Bu farklılık tam ve yoruma yer bırakmayacak kadar net olmalıdır. Toplumun karşısına çıkarken, somut olarak ne istediğinizi belirleyen bilgilerin ve belgelerin kamuoyuna sunulması gerekir.
AKP-MHP iktidar gücü
Devletin iktidar gücü olan Cumhur İttifakı, Anayasa’da değişiklik yaparak Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemini hayata geçirdi. Devletin muhalefet kanadını temsil eden Millet İttifakı da devletin kurumsal yapısını yeniden reorganize eden Parlamenter Yönetim Sistemini esas alan bir Anayasa Taslağını kamuoyuna sundu.
Türkiye’de devlet cumhuriyetin kuruluşundan bu yana anayasal bir geleneğe sahip ama hiçbir dönem demokratik bir yapıya kavuşamadı. 1921 Anayasası demokratik içeriği bakımından nispeten zengindi. Ancak bu bir bakıma geçiş dönemin anayasası olarak kabul edildi ve uygulanmadı. 1924 Anayasası ile başlayan süreç 12 Eylül 1980 darbeci generallerin hazırlattığı ve 7 Kasım 1982’de kabul edilen anayasa ile devam etmektedir. Darbeci generallerin hazırladığı anayasa üzerinden birçok kez değişiklik yapılmış olmasına rağmen halen faşist rejim döneminin anayasasıyla yönetiliyoruz.
Cumhur İttifakı’nın getirdiği ve halk yoklamasıyla kabul edilen ‘Cumhurbaşkanlık Yönetim Sistemi’ darbeci generallerin anayasasında yapılan küçük değişikliklerden oluşuyor. Devlet Muhalefeti olarak tanımlanan 6’li masanın da hazırlayıp kamuoyuna sunduğu ‘Parlamenter Yönetim Sistemi’ anayasa taslağı da 12 Eylül 1980 darbeci anayasasının yeniden revize edilmiş halidir. Hem yürürlükte olan Cumhurbaşkanlık Yönetim Sistemi hem de Muhalefetin savunduğu ‘Parlamenter Yönetim Sistemi’ önerisi niteliksel olarak demokratik değildir. Bir anayasanın demokratik olup olmamasının temel dayanağı, anayasanın niteliksel olarak bütünüyle demokratik karakterde olmasıdır.
Hem iktidar hem de muhalefet anayasanın ilk üç maddesine dokunmuyor. Anayasaya rengini ve niteliğini veren ilk üç maddedir. Anayasanın 4.maddesi de ilk üç madde için ‘değiştirilemez/değiştirilmesi dahi teklif edilemez’ diyor. Yani halkın % 100 bu darbeci anayasaya karşı çıksa dahi değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. Bu başlı başına anti demokratiktir.
Anayasanın değiştirilemez denilen üçüncü maddesi şöyle :”Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.” Bu maddenin temeli ise ‘Tek Millet, Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Dil’ yani TEKLER sistemidir. Bunun ideolojik ve politik temeli de “Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi”dir.
İktidar ve muhalefet böyle bir anayasa yapmaz. Bu çok açıktır. Muhalefet içerisinde DEVA Partisi’nin Anadilde eğitim gibi programında yer alan nispeten demokratik talepler olmasına rağmen sistem içerisindeki hiçbir partinin niteliksel değişimi esas alan bir anayasa taslağı bulunmuyor.
Demokratik bir anayasanın yapılması temel ölçütü; bütün toplumsal dinamiklerin ihtiyacına yanıt verecek olan yeni kurucu bir anayasanın yapılmasıdır.
HDP’nin politik alternatifi nedir
HDP’nin programı ve politik talepleri incelendiğinde savunduğu görüşlerin özeti; ‘Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, sorunların demokratik siyaset içerisinde çözülmesi, çözüm yerinin parlamento olması.” Bu görüşler gündelik politikada ısrarla dile getirilmektedir. HDP, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu Kürtler ve Aleviler dahil olmak üzere etnik, inanç ve toplumsal sorunların çözümünü savunuyor. Bütün toplumsal katmanların sosyolojik, kültürel, politik olarak eşit olması gerektiğini vurguluyor.
Otoriter sisteme kesinlikle karşı olan HDP, gücün hem bir kişide toplanmasına hem de Ankara’da merkezileşmesine karşı çıkıyor, Bunun politik yorumu ise ‘Ademi Merkeziyetçiliği savunmak Yerel Yönetimleri Yapısal olarak güçlendirmek ve özerk bir yapıya kavuşturmaktır.’
HDP’nin 84 milyon nüfusu olan bir ülkenin artık Ankara’da veya Saray’da yönetilmesinin imkansızlığına dikkat çektiğini biliyoruz. Peki, alternatif çözüm: Türkiye’nin coğrafik olarak bölgelere ayrılarak Demokratik Eyalet Yönetim Sistemi’nin uygulanmasıdır.
HDP, Kürt ve Aleviler başta olmak üzere, bütün etnik ve inanç gruplarının sosyolojik ve politik sorunlarının çözümünü anayasal güvencede gören bir perspektife sahip. Anadil talebini sadece Kürtler için değil Türkiye’de yaşayan bütün sosyal/etnik kimlikler için istiyor. Anadil’in eğitim dili olarak kullanılması Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin en önemli şartlarından biri olarak görüyor ve bunun bütün politik tartışmaların üstünde değerlendiriyor.
Bireylerin bütün haklarının ve toplumsal değerlerin garantiye alınmasının en önemli güvencesi anayasadır. Devletin nasıl yönetileceği, niteliğinin ne olacağı, hukukun üstünlüğünün nasıl sağlanacağı, kişi ve toplum haklarının nasıl garanti altına alınacağı gibi bütün sorunların somutlaştığı yer anayasadır. Hukuk devleti mi yoksa kanun devleti mi olacağını belirleyen temel husus anayasanın niteliğidir. Daha demokratik bir toplum yaratmak ve devletin hukuksal normlar içerisinde yönetmek için ‘özgürlükçü ve demokratik’ bir anayasaya ihtiyaç var.
HDP’nin kamuoyuna sunulmuş bir anayasa taslağı var mı?
HDP, politik olarak mevcut sistemin alternatif yeni bir politik toplumsal model önerme iddiasındadır. Türkiye’nin bütünlüklü olarak demokratikleştirilmesi ve demokratik siyasetin egemen kılmasını savunuyor. Yani devlete ve topluma dair alternatif bütün politikaların belirlenmesi ve kamuoyuna sunulması zorunlu bir ihtiyaçtır.
HDP’nin toplumun karşısına bir ANAYASA TASLAĞIYLA çıkmak son derece önemlidir.
Türkiye’nin politik dengelerini, kimin cumhurbaşkanını olacağını, parlamentonun nasıl şekilleneceğini belirleyecek olan, HDP’nin KAMUOYUNA SUNULMUŞ BİR ANAYASA TASLAĞI YOK. Hem de Anayasa Hukuk Prof. bir Eş Başkan varken.
Doğal olarak neden sorusu akla geliyor. Politikada stratejik düşünmemek mi? Öngörüsüzlük mü? Kendiliğindencilik mi? Yoksa bizim görmediğimiz başka bir husus mu var?
HDP Yönetimi, hazırladığı bir ANAYASA TASLAĞI varsa bunu mutlaka kamuoyu ile paylaşmalı yoksa en kısa sürede buna uygun hızlı ve etkili bir çalışma yapmalıdır.
Politik olarak alternatif olmak sadece anlık gündelik politikalarla olmaz. Toplumun karşısına stratejik politik modellerle çıkılmalıdır.
HDP’nin kapatılmasının gündemde olması böylesi stratejik çalışmayı engellememesi gerekir. Çünkü bütün politik zamanlar için bir ihtiyaçtır.