Obama Başkanlığının ikinci döneminden başlamak üzere ABD ile Türkiye arasındaki sorunlar artarak bugüne geldi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in daveti üzerine Washington’a giden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ziyareti iki ülke arasında çözüm bekleyen ve zaman zaman krize dönüşen sorunların olduğu bir dönemde gerçekleşmiş olması nedeniyle dikkat çekti.
Fidan, Washington’daki temaslarında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Benjamin Cardin ve beraberindeki Komite Üyesi Senatörlerle bir araya geldi. Ayrıca Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile de görüştü. Bu görüşmeler aynı zamanda Fidan’ın çantasındaki gündem maddelerine ilişkin bir fikir veriyor.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Başkanı William Burns ile görüşmesi de özellikle PKK ve PYD konusunda Ankara’nın ısrarla gündeme getirdiği taleplerin yeniden konuşulduğu anlaşılıyor.
Diplomatik kaynakların yaptığı analizler dikkate alındığında, “Savunma sanayii alanında atılması gereken adımlar, F-16 programına ilişkin sürecin somut adımların atılması, F-35 programında ilgili ilişkin karşılıklı görüşlerin masaya yatırılması, Türkiye’nin CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarından çıkarılma talebi ve bazı alanlarda ortak savunma sanayii projelerin hayata geçirilmesi için askeri teknoloji alanındaki kısıtlamaların kaldırılması, NATO müttefiklerinin karşılıklı güvenin yeniden sağlanması, Ortadoğu’daki gelişmelerin değerlendirilmesi, Suriye’de YPG’nin durumu » gibi konuların konuşulduğu anlaşılıyor.
Yapılan görüşmeler özetlendiğinde :
Birincisi, Türkiye'nin Rusya ile olan ekonomik ve askeri ilişkileridir. Özellikle NATO askeri konseptinin dışında olan Rusya’ya ait S-400 savunma sisteminin AKP iktidarı ve özellikle cumuhurbaştanı Erdoğan’ın adeta meydan okurcasına Türkiye tarafından satın alınmış olması, Amerika’nın askeri stratejisi açısında kabul edilebilir değildi. Bu durum iki ülke arasındaki krizin açıktan dışa vurumuydu. Washington karalı bir şekilde Ankara üzerinde kurduğu çok yönlü baskı sonucunda ; 2,5 milyar dolar vererek satın alınan S-400 savunma sistemini aktif hale getiremedi.
İkincisi, Türkiye'nin S-400’leri alma ısrarı karşısında ABD, Türkiye’nin de yaklaşık 3,5 milyar dolar yatırarak dahil olduğu F-35 projesinde çıkartıldığı gibi bu uçakların Türkiye'ye verilmesi de yasaklandı. Aynı şekilde artık eskimiş olan ve mutlak olarak modernize edilmesi gereken F-16'lar için de masaya önemli şartlar konuldu. Yunanistan'ın ABD’den F-35 ve Fransa’dan 4.nesil Rafale uçaklarını satın alma kararı, Türkiye'nin askeri hava üstünlüğünü kaybetme kaygısı çok ciddi oranda arttı. Bu nedenle en azından F-16'ların modernizasyonu için hem Biden Yönetiminin hem de kongre’nin ikna edilmesi için Dışişleri Bakanı Hakan'ın yoğun bir çaba göstereceği biliniyordu. Türkiye'nin F-16’ların modernize edilmesi talebi NATO kriterleri çerçevesinde kabul gördü. Ancak Fidan’ın bütün çabalarına rağmen Türkiye'nin yeniden F-35 projesine dahil edilmesi talebi ise en azından bugün için kabul görmedi.
Üçüncüsü, Türkiye'nin NATO'nun genişleme stratejisini engellemesi özellikle İskandinavya ülkelerinden İsveç'in NATO'ya dahil olmasının geciktirmesi ABD bakımından en önemli krizlerden bir tanesi olarak görüldü. NATO, Rusya ile olası bir savaşın İskandinavya bölgesi üzerinden yaşanacağı ve bu nedenle Baltık ve İskandinavya bölgesinin Rusya ile yaklaşık 2400 km uzunluğunda bir sınır bölgesinin güvenliğinin bütün Avrupa bakımından son derece stratajik önemde olduğu belirtilmektedir. Ankara’nın İsveç’in NATO’ya üyeliğini geçiktirmesi, fiilen NATO’nun askeri güvenlik planının hayata geçirilmesini engellemesi olarak değerlendirildi. Bu nedenle iki ülke arasındaki arka plan ilişkileri son derece gerginleşmesi nedeniyle ABD’nin doğrudan veya dolaylı yaptırımları gündeme geldi. Türkiye, net olarak karşı çıktığı İsveç’in NATO üyeliğini Fidan’ın Washingon ziyaretine paralel olarak onayladı.
Dördüncüsü, Türkiye'nin Rusya politikası, NATO ve özellikle Amerika tarafından dikkatle takip edilmekte ve ciddi eleştirilere konu olmaktadır. Avrupa Birliği ve ABD tarafında Rusya’ya karşı uygulanan ekonomik ambargo'nun Ankara tarafından işlevsizleştirilmesine karşı AK Parti iktidarına çok ciddi uyarıların yapıldığı biliniyor. Özellikle Türkiye patentli birçok şirkete ve kişilere ambargo kararı alındı ve bunlar uluslararası kamuoyuna açıklandı. AK Parti iktidarının Mehmet Şimşek'in ekonominin başına getirerek hem küresel sermaye hem de ABD ve AB’ye bir mesaj verme çabasının tek başına yeterli olmadığı görülüyor. Şimşek ile birlikte geeleneksel ekonomik politikalara dönülmesi ve ciddi önlemler alınmasına rağmen ekonominin toparlanamamasının en önemli nedenlerden birinin küresel sermayenin henüz ülkeye giriş yapmamasıdır. Hakan Fidan’ın Washington ziyareti aynı zamanda Maliye Bakanı Şimşek’in yoğun çabalarına önemli bir destek olarak görülmektedir. Türkiye’nin CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarından çıkarılma talebinin olumlu karşılandığı ancak hem AKP iktidarının Rusya’ya uygulanan finansal ambargoyu delmemesi garantisinin hem de bazı Türk kökenli şirketlerinin özellikle Rusya’ya teknolojik ihracatının durdurulmasına karar verilmesinin istendiği belirtilmektedir.
Beşincisi, Türkiye'nin izlediği bölgesel politikaların önemli ölçüde başarısız olmasına rağmen halen aynı politikadan ısrar etmek istemesi, NATO ve ABD tarafından önemli bir güven sorunu olarak görülmektedir. Örneğin Amerika’nın Ortadoğu stratejisinde önemli bir yer tutan Irak Kürdistan Bölge Yönetimi ve Kuzeydoğu Suriye'ye yönelik gerçekleştirilen askeri operasyonların yarattığı istikrarsızlık, bölgesel ilişkilerde bir sorun olmaya devam ediyor. Ankara'nın Suriye'de halen radikal İslamcı örgütlerle olan ilişkileri, ABD için ciddi bir sorun olmaya devam ediyor. Ankara'nın Tahran’a benzer bir politika izleyerek bölgede ‘devlet dışı örgütlerle’ ilişkilenmesi ve bunlar üzerinden etkinlik alanını genişletmeye çalışması, bölgede istikrarsızlığın gerekçelerden biri olarak görülmektedir. Fidan, ziyareti sırasında Ankara’nın Radikal İslamcı örgütlerle olan ilişkileri hakkında ABD yöneticilerine neler söyledi. Ortak bir karar alındı mı ? Kamuoyuna yansıyan özel bir bilgi bulunmuyor.
Altıncısı, Ankara ile Washington arasında belki de en önemli sorun ise ABD’nin Suriye Demokratik Güçlerini(SDG) desteklenmesi ve korunmasıdır. Türkiye'nin PKK ile SDG arasında doğrudan bir ilişki olduğu iddiası ABD tarafında kabul görmüyor. ABD’nin Irak ve Suriye stratejisinde SDG önemli bir güçtür ve bu nedenle Türkiye’nin bütün çabalarına rağmen müttefik olarak görmekte ve askeri bakımdan desteklemeye devam etmektedir. Hakan Fidan’ın Nisan ayından itibaren Ankara’nın Kuzeydoğu Suriye’ye yönelik olası bir kara operasyonu konusunda dolaylı bir destek alma girişiminin başarı olmadığı anlaşılıyor. Ankara’nın Pentangon’a rağmen Kuzeydoğu Suriye’ye özellikle Koban ve Menbiç’e yönelik bir kara oporesonu yapması son derece zordur. Hakan Fidan’ın bu yönlü ısrarlı çabalarının karşılık bulmadığını söyleyebiliriz. Ayın şekilde Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde olası bir kara operasyonunun yapılmasının risklerini Ankara göze alır mı ? Cumhurbaşkanının karalı görünen açıklamalarına rağmen yine oldukça zor görünüyor.
Yedincisi, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Başkanı William Burns ile görüşmesi özellikle PKK’nin üst düzey kadrolarına yönelik olası bir operasyonunda, bilgi paylaşımı talebinin gündeme geldiği iddia edilmektedir. ABD’nin böyle bir bilgi paylaşımı kabul ettiğine dair somut bir bilgi bulunmuyor ? ABD’nin böyle bir adım atması da özellikle Kürtlerin politik ilişkileri ve bölgesel denklem bakımından pek mümkün görünmüyor. Geçmişten beri Ankara’nın bu yönlü taleplerinin karşılanmadığı da belirtilmektedir.
Sekizincisi, Ankara Gazze konusunda yoğun bir diplomatik çaba göstermiş olmasına rağmen sürecin dışında kaldı. ABD, Mısır ve Katar üçlüsünün yürüttüğü diplomatik-politik çabalar halen devam ediyor. Fidan, Blinken ile yaptığı görüşmede yeni bir görüş ve öneri sunmadı. Blinken ise sorunların çözümüne ilişkin diplomatik çabaların devam ettiğine vurgu yaptı. Türkiye’nin İsrail-Filistin denkleminin dışında kalacağı görülüyor.
Bütün bu gelişmelerin gölgesinde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Washington’a yaptığı ziyaret Türkiye kamuoyunda yansıltığının tersine somut ve denetlenibilir ortak kararların alınmadığı söylenebilir :
· Washington'nun baskısı sonucu S-400'ler aktifleştirilmedi ve şu anda fiilen Demir yığını gibi askeri deppolarda tutulmaktadırlar.
· Türkiye zorunlu ve kaçınılmaz olarak İsveç'in NATO üyeliğini onayladı. Türkiye F-35 projesine yeniden dahil edilmiyor.
· Kuzey Doğu Suriye'de bekledikleri bir gelişme söz konusu olmayacaktır. Destek çıkmadı.
· IKBY sınırları içerisinde olası bir operasyon için yine ABD’nin desteğini alamadı. Olası bir kara operasyonuna karşı Mısır ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap dünyasının tepkisiyle karşı karşıya kalacaktır.
· Filistin konusunda denklemin dışında tutulmaya devam edilecek.
· Ortadoğu'nun yeniden yapılandırma stratejisinde Ankara'ya özel bir rol verilmeyecek
· F-16 uçakların modernizasyonu konusunda önemli bir ilerleme sağlandı.
· Türkiye’nin CAATSA (ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarından çıkarılması gündemde.
· Washington küresel sermayenin Türkiye’ye yatırım yapabilmesi konusunda önemli mesajlar verecektir.
Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında Dişişleri Bakanlığının ABD ile sorunlu olan askeri, politik ve diplomatik ilişkilerin çözümü konusunda çok daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalacağı görülüyor. Bu nedenle 1 Nisan 2024'ten itibaren AK Parti iktidarının uluslararası ilişkilerde özellikle ABD-NATO-Avrupa Birliği üçlüsünün merkezde olduğu dış politikasında zorunlu ve kaçınılmaz olarak bir kısım değişikliklere gidecektir. Fidan'ın Washington ziyaretinde bunların çok net bir şekilde konuşulduğu herkesin tahmin edebileceği bir durum. Bu nedenle 2024 yıl içerisinde Ankara'nın Rusya, Suriye, İsrail, İran merkezi Ortadoğu politikalarında bir kısım değişikliklere gideceği, NATO'ya daha yakın bir bölgesel politika izleyeceği, Akdeniz havzasında özellikle Yunanistan ile kriz çıkartabilecek politikalardan uzak duracağı söylenebilir.
Ankara’nın 1Nisan 2024 tarihinden sonra atacağı pozitif adımlara bağlı olarak ABD Başkanı Biden’in bugüne kadar hiç bir şekilde Washington’a davet etmediği cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir jest yaparak Beyaz Saray’da ağırlaması sürpriz olmaz.