Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, iktidar hatta devlet adına hareket edebilen tam yetkili yöneticilerdir. Üçlünün Bağdat ziyareti; Ankara’nın 1 Nisan 2024'ten sonra Kuzeydoğu Suriye'de ve Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde olası bir kara operasyonuna askeri, politik ve diplomatik bir zemin yaratma amacına dayanıyor. Söz konusu ziyaretin en önemli konusu olan ‘terörle mücadele, güvenlik ve askeri iş birliğinin’ merkezinde ise PKK bulunuyor.
Fidan, Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile görüşme sırasında yaptığı açıklamada: "Ortak düşmanız olan PKK terör örgütünün, ikili ilişkilerimizi zehirlemesine izin vermemeliyiz. Irak'tan dostluk ve kardeşlik gereği PKK’yı resmen terör örgütü olarak tanımalarını bekliyoruz." Ayrıca Türkiye’de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın oluşturduğ heyet ile Irak’ta Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Fuad Hüseyin, Irak Savunma Bakanı Muhammed Abbasi, Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Kasım El Araci, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih Feyyaz, İstihbarat Teşkilat Başkanı Vekili ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) İçişleri Bakanı Rebvar Ahmet’in yer aldığı heyet arasında yapılan görüşmelerde, hazırlanan ortak metinde : “Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti, ilişkilere stratejik bir çerçeve oluşturulması anlayışıyla hazırlayacakları bu metin marifetiyle, iki ülke yetkililerinin eşgüdümlü şekilde, düzenli aralıklarla ve sonuç odaklı bir yaklaşımla çalışmak üzerinde mutabık kalmışlardır. Bu kapsamda, terörle mücadele, ticaret, tarım, enerji, su, sağlık ve ulaştırma alanlarında münhasıran çalışacak Ortak Daimi Komitelerin ihdası kararlaştırılmıştır.” Türk tarafının aksine, ne Bağdat ne de Hewler yetkilileri PKK’yi doğrudan ‘terörist’ gördüklerine dair resmi bir açıklamaları henüz yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olası Bağdat ziyareti
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapacağı ziyaretin ana konusu : Irak sınırının 30 kilometre derinliğinde kalıcı askeri birlikler konuşlandırması olacak. Cumhurbaşkanı’nın daha önce de 'teröristtan' dediği alanlar; Kürtlerin yaşadığı bölgelerdir. Hatay sınırından başlayarak Irak sınır bölgesini tamamını kaplayan yani İran sınırına kadar olan bölgede 30 kilometre derinlikte kalıcı askeri üstler kurmak istendiğini birçok kez tekrarlandı.
Devlet, onlarca kez denenen ancak bugüne kadar ciddi bir sonucun alınmadığı kara operasyonları ile savaş konseptini yeniden sürdürmek istiyor. Böylelikle Kürt sorunun demokratik siyaset içerisinde parlamentoda çözmek yerine her defasında son kez dedikleri kara operasyonları ile yeniden sonuç almak istiyor. Konseptin yaşama geçirilmesi için hem iç politikada hem de bölgesel ve uluslararası ilişkilerde bütün olanakları kullanmaya çalıştıkları görülüyor. Ankara’nın üç güç yöneticisinin Bağdat’a yaptıkları ziyaret, cumhurbaşkanı ziyaretinin temel amacı olan kara operasyonuna askeri, politik ve diplomatik bir zemin hazırlamaya dayanıyor.
Peki, Ankara, Kuzeydoğu Suriye ve Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde yeni bir kara operasyonu yapabilir mi ? Ya da böyle bir operasyon başlatıldığında beklenilen sonuç alınabilinir mi?
Bağdat, Ankara’nın olası bir kara operasyonuna onay vermez
Türkiye'nin sıklıkla ‘kendi güvenliğini sağlamak’ iddiasıyla Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde yani Irak sınırları içerisinde yaptığı operasyonların bugüne kadar Bağdat'tan izin alınmadan gerçekleştirdiği biliniyor. Ancak Bağdat merkezi yönetiminin özellikle son 15 yıldır giderek kendi iç dinamiklerini toparlaması, askeri gücünü geliştirmesi, bölgesel ilişkilerde etkin olmaya başlaması ile birlikte Türkiye yönelik politikasını çok daha belirgin hale getirmeye başladı. Bağdat yönetiminin İran ve Suudi Arabistan ile kurduğu özgün politik ve diplomatik ilişkilerle bölgedeki kendisine önemli bir alan açtı. Son birkaç yıldır, merkezi Bağdat yönetiminin onayı olmadan Irak sınırları içerisinde kurulan ve kalıcılaştırılan askeri üslerin kaldırılması için Ankara'ya baskı yapmaya başladı. Ankara, mevcut gelişmeleri dikkate alarak yeni dönemde Bağdat'ın onayı olmadan Irak'ın 30-40 km derinliğinde yapacağı bir kara operasyonu, asker ve politik bir krize yol açacaktır. Bu nedenle olası yeni bir kara operasyonu için Bağdat’tan onay almaya çalışmaktadır. Hatta buna Irak’ın toprak bütünlüğününe ilişkin kesin bir güvence vermeye çalışmasına ve bunu sürekli tekrarlamasına rağmen kara operasyonuna onayın çıkmakması pek mümkün görünmüyor.
İran, Mısır ve Suudi Arabistan Türkiye'nin Irak sınırları içerisinde bir kara operasyonuna onay vermez
Bağdat merkezi yönetim İran, Mısır ve Suudi Arabistan arasında Şii-Arap dengesini sağlıyor. Irak nüfusunun çoğunluğunun Şii olmasıyla İran arasında derin mezhepsel/inançsal bir bağ var. Aynı şekilde Mısır, Suudi Arabistan ve diğer körfez ülkeleriyle ile Arap olmaktan gelen etnisiteye dayalı başka güçlü bir bağ bulunuyor. Bu nedenle hem İran hem de Mısır ve Suudi Arabistan, Irak'ın askeri ve politik istikrarını son derece önemsiyor. Mısır’ın bölgedeki tarihsel politik ağırlığı, Ankara’nın olası bir kara operasyonuna karşı tutum almasına yol açabilir. Bölgesel ilişkiler ve çıkarlar dikkate alındığında Türkiye'nin Irak'a yönelik kalıcılaşma amacına dayanan askeri kara operasyonuna onay vermeleri beklenemez. Türkiye'nin hem İran ile hem Arap dünyası ile olası yeni bir kriz yaşaması bölgesel ilişkileri açısından pek olumlu sonuç vermeyecektir. Bu nedenle Ankara sadece Bağdat'ı değil aynı zamanda Tahran'ı, Kahire’yi ve Riyad'ı de ikna etmesi gerekir. Bunun da politik ve diplomatik bakımdan son derece zor olacağı söylenebilir.
Türkiye'nin kara operasyonu ABD'nin çıkarlarıyla uyuşmaz
Türkiye'nin hedeflediği kara operasyonu hem Kuzeydoğu Suriye'de hem de Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisinde yeni bir istikrarsızlığa yol açacaktır. ABD her iki bölgede yeni bir istikrarsızlığın ortaya çıkmasına onay vermez. Çünkü, Kürt coğrafyasının toplumsal ve politik istikrarı ABD'nin belirlediği bölgesel stratejisi bakımından son derece önem arz ediyor. Önümüzdeki yıllarda ABD'nin askeri güç konuşlandırabileceği belki de en önemli iki merkez burasıdır. ABD, iki bölgede istikrarı sağlamak ve güç dengelerini kendine göre belirlemek istediği dikkate alındığında Türkiye'nin olası bir kara operasyonuna ve bölgenin yeni bir çatışma alanına dönüşmesine onay vermeceği açıktır. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Washington ziyaretinde olası bir kara operasyonuna onay çıkmadığı da biliniyor.
Erbil'deki yönetimin tavrı
IKBY sınırları içerisinde yapılabilecek olası bir kara operasyonunda en önemli faktör Hewler'deki yönetimdir. Ankara ile kurulan çok kapsamlı ve derin ilişkiler, Ankara'nın bölgede artan politik ve ekonomik etkisi nedeniyle bir kara operasyonuna karşı yüksek bir direnç gösteremeyeceği hatta destek vereceği belirtiliyor. Bölgede konuşlanan Türk askeri birliklerinin kalıcılaşmasını sağlayan en önemli faktörlerden bir tanesi peşmergenin verdiği lojistik destek olduğuna çok sayıda iddia var. Bu nedenle Ankara'nın bölgede dolaylı olarak yürüttüğü askeri operasyonu bir kara operasyonuna dönüştürme talebi karşısında Hewler'in alacağı politik tutum önem arz ediyor. Hewler yönetimi, Bağdat, Tarhan, Riyad ve Washington'un olası tepkilerini göze alarak Türkiye'nin kara operasyonuna onay verir mi? Onay verdiğinde ortaya çıkacak askeri ve politik sonuçlara katlanabilir mi?
Irak Anayasa Mahkemesinin, IKBY seçim sistemini değiştirmesiyle, Haziran 2024’de bölgede yapılacak olan seçimlerde KDP'nin parlamentoda çoğunluğu kaybetmesi ve Hewler'de dengelerin yeniden kurulması anlamına geliyor. Bu değişim, Ankara ile olan ilişkilerin yeniden dizayn edilmesine yol açacaktır. Böylesi kritik bir anda Hewler’deki mevcut yönetimin, Türkiye'nin kara operasyona izin vererek kendi iç dengeleri için kullanmak isteyebileceğine dair iddialar da gündeme geliyor.
Kara operasyonu PKK'yi askeri olarak tasfiye edebilir mi?
Bugüne kadar PKK'ye yönelik binlerce askerin katıldığı büyük kara operasyonları gerçekleştirdi. Her operasyondan sonra PKK'nin askeri olarak tasfiye edildiği iddiası gündeme getirildi. Ancak hiçbir operasyon beklenilen ve istenilen hedefe ulaşamadı. Askeri operasyonlarla sorunların çözülmediği tersine sorunların çok daha karmaşık hale geldiği yaşanan deneylerle ortaya çıktı. PKK askeri olarak zayıflatılabilir ama tasfiyesinin pek olasılık olmadığını Genelkurmay’ın bildiği bir gerçeği oluşturuyor.
Ankara bölgesel ve uluslararası tepkileri göze alarak bir kara operasyonuna girişmesi pekala mümkündür. Ancak bölgesel denklem ve rekabet dikkate alındığında PKK’nin yeni askeri teknolojiyi kullanması ve güçlenmesi de kimseye sürpriz gelmelelidir.
Askeri operasyonların çözüm olmadığını hem politik karar alıcıları hem de askeri operasyona karar veren Genelkurmayın komuta kademesi bu gerçeğin açıkça farkındadırlar ya da farkında olmalıdırlar. Başka alternatif ve pozitif çözümleri geliştirmeleri gerekir.
Peki, Türkiye ne yapmak istiyor
Cumhurbaşkanı ifade ettiği, Türkiye'nin dış bölgesi politikasının önemli faktörlerinden biri olan "ya büyüme ya küçülme" tezinin yeniden hayata da geçirilmesi olarak değerlendirebiliriz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "30 kilometre derinlikte kalıcı güçler oluşturmalıyız" veya "teröristan' kurulmasına izin vermeyiz tezinin arka planı söz konusu alanlarda askeri güç kullanarak kalıcılaşmak böylelikle DeFacto bir durum yaratarak genişleme stratejisini hayata geçirmektir.
Ankara'nın büyüme stratejisini hiçbir şekilde hayata geçirme koşullarının olmadığını, bölgesel ve uluslararası denklemin buna izin vermeyeceği, askeri güç kullanarak sorunların çözülemeyeceği, ‘büyüme stratejisinin’ başarısız olduğu gerçeğinin görülmesi ve yanlıştan ısrar edilmemesi gerektiği de çok açıktır.
Ankara'nın bölgesel değişimleri doğru okuyarak askeri çözüm yerine politik ve diplomatik çözümleri ön plana çıkartmasını, Türkiye'nin iç politikasının önemli bir sorunu olan Kürt meselesini yine kendi iç dinamikleri ile çözmesini esas alması gerekir. Ankara'daki politik karar vericiler: PKK'nin askeri olarak zayıflatılmasıyla Kürt sorunun çözülemeyeceğini görmeleri gerekir. Ankara'nın yıllarca sürdürdüğü «düşük ve orta yoğunluklu» savaşta binlerce insan yaşamını yitirmesine rağmen sorunun halen çözülemediğı görülmektedir.
Türkiye'nin Kürt meselesini askeri yöntemlerle çözmekten ısrar etmesi, sorunun bölgesel hatta uluslararası boyut kazanmasına zemin hazırlamaktadır. İç politik dinamikler esas alınmadan, parlamentodaa sorun tartışılarak demokratik siyaset içinde çözülmeden tersine askeri operasyonlardan ısrar etmek, Filistin meselesi gibi bölgesel ve uluslararası aktörlerin sürece müdahil olması ve çözümün uluslararasılaşması kaçınılmaz hale gelir. Politik stratejisinin en başarılı yanı gerçeği görüp objektif kararlar almak ve ona göre hareket etmektir.