Çatışma ve taktik savaşların somutlaştığı Kerkük,  bölgesel rekabetin de önemli faktörlerden biri haline geldi. Irak anayasasına göre özel statülü bir bölge olan Kerkük, Anayasa gereği Irak Kürdistan Bölge Yönetiminin sınırları içerisinde kalıyordu. Bölgenin askeri gücü esasen Peşmergeden oluşuyordu. Irak Anayasasının 140.maddesine göre Kerkük’ün nereye bağlanacağına dair Kürküklülerin görüşüne başvurulacaktı. Bağdat hükümeti, olası bir referandumda Kerkük’ün IKBY sınırları içinde kalacağını bildiği için böyle bir teşebbüste bulunmadı. Bugüne kadar Anayasa’nın 140.maddesinin uygulanması için hiçbir girişimde bulunulmadı.

Krizin başladığı nokta; Kerkük’ün Kürtlerden Haşd-el Şaabi’ye geçmesi

Kerkük üzerinden başlayan yeni politik ve askeri krizin alt yapısı Kerkük’ün Kürtlerin denetiminde çıkıp Bağdat ordusunun desteğiyle Haşd-El Şaabi’nin kontrolüne girmesiyle başladı denebilir. Kerkük’ü koruyan Peşmerge güçlerinin hiçbir direniş göstermeden çekilmeleri,  tartışmalı bölgelerin çok önemli bir kısmında hiçbir askeri ve toplumsal tepki göstermeden Haşd-el Şabbi’ye teslim edilmesi,  IKYB için açıktan bir yenilgiydi.

Bağdat hükümeti ile IKBY arasındaki en önemli tartışmalı bölge olan Kerkük, IŞİD’in saldırısı sonucu bütünüyle Güneyli Kürt güçlerinin eline geçti ve Talabani’ye bağlı Peşmerge güçleri tarafından kontrol edildi. Mesut Barzani ve Celal Talabani’nin bir zamanlar “Kerkük, Kürdistan’ın kalbidir” biçimindeki söylemleri, buranın Kürtler bakımından stratejik önemini ortaya koyuyordu.

25 Eylül 2017 tarihinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından gerçekleştirilen referandum sonrasında şu değerlendirmeyi yapmıştım: “Kürtlerin denetiminde olan Kerkük’ün Haşd-el Şaabi güçlerinin eline geçmesiyle ortaya çıkan politik süreç, belki de kimsenin tahmin edemediği çok yönlü gelişmelerin habercisidir.”

Uluslararası güçler için Kerkük’ün enerjisi önemli

Kekük’ü önemli kılan en önemli faktörlerden biri de enerji yatakları bakımından en stratejik merkez olmasıdır. Hem üretimi hem de rezervleri bakımından dünyanın en kaliteli ve en zengin petrol bölgelerinden biri olarak bilinir. Kerkük ve çevresini kontrol eden, esasen Bağdat ve Erbil’de politik güç sahibi olacaktır. Çünkü küresel enerji şirketlerinin önemli yatırımlarının olduğu bölgelerde ilk sırayı almaktadır. Önemsedikleri tek nokta, Kerkük’ün politik ve toplumsal bir krize gerekçe olmamasıdır. Kriz, küresel güçleri etkileyen olumsuz bir faktördür.

ABD neden Kerkük’ün Bağdat’a teslim kararı aldı?

Dönemin ABD Başkanı Trump ve yönetimi,  zamanlama olarak referanduma karşı çıkmasına ve gerekli uyarıları yapmasına rağmen IKBY tarafından referandumun yapılmasından sonra, Washington, Kerkük’ü Bağdat’a teslim ederek çok yönlü bir mesaj verdi. Ortadoğu’da benim belirlediğim planın dışında hareket eden kim olursa olsun sürecin dışına düşer ve başına her felaket gelir. Planı çizerim, oyuncuları belirlerim, kimin nerede ne zaman oynayacağına ben karar veririm. Planı bozan, oyun dışında hareket etmek isteyenlerin gözünün yaşına bakmam. Trump’ın ‘Bağdat ile Erbil arasında tarafsız’ söylemi çok açıktır ki, Bağdat’tan yana tutum alması ve Kürtlere geliştirilen saldırılara onay vermesi olarak değerlendirildi.  

Kerkük’ün Bağdat’ın denetimine verilmesi İran’ın etkisini kırdı mı?

Kerkük ve tartışmalı bölgeleri IKBY’nin kontrolünden alıp Bağdat yönetimine bağlamanın politik karşılığı çok açıktır ki, ‘şer ülke’ kapsamında görülen İran ile arasına çok açık bir mesafe koyması ve politik ilişkilerini alt seviyeye indirmesini sağlamaktı. Böylelikle cezalandırılan Erbil’e karşılık ödüllendirilen Bağdat’ın Pentagon’un planlarına dâhil olması istendi. Örneğin Tahran’a yönelik olası askeri operasyonlarda Irak topraklarındaki kara ve hava üssü kullanıldı. Hatta İran’ın en önemli komutanlardan Süleymani yine Irak topraklarında atılan bir füze ile vurularak öldürüldü.

Peki, Bağdat’ın İran’a yönelik stratejik olarak bir politika değişikliğine gitmesi mümkün mü? Bunun çok zor olacağı açıktır. İran’ın Irak’taki Şii etkinliği Bağdat’ın devlet yönetiminden çok toplumsal dinamikler içerisindedir. Kerkük operasyonunun İran subaylarının aktif katılımıyla gerçekleşmiş olması, İran’ın etkinlik alanının boyutunu gösteriyor. Kerkük’ün Erbil’den alınıp Bağdat’a teslim edilmesi, İran karşısındaki pozisyonunun çok kapsamlı değişmesine yol açmadı. Kerkük’ün bugünkü krizinde rol alan önemli ülkelerden biri de İran olduğu biliniyor. İran bölgesel bir oyuncu olarak Irak üzerindeki politik nüfuz alanlarını kaybetmesi, bölgedeki dengelerde arka plana düşmesi anlamına gelir. Bu nedenle Kerkük’teki her politik ve askeri kararda İran’ın bir etkisinin olacağı küçümsenmemelidir.

Trump yönetiminin Kerkük hatasını ABD halen çözmüş değil

Trump yönetiminin Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgeleri Haşd-el Şaabi’nin denetimine geçmesine sessiz kalarak onaylaması, ABD’nin Irak denkleminde yapmış olduğu önemli hatalardan biri olarak görülmüştü. ABD’nin dış politikasında çok ciddi bir etkisi olan McCain, Washington’un Kerkük’ü İran’a teslim etmesini ciddi bir hata olarak görüp değerlendirmişti.  Bugün Biden yönetiminin Irak’ta, Bağdat-Erbil dengesini yeniden kurmaya çalıştığı biliniyor. Bunun için Peşmergenin yeniden örgütlendirilmesi ve gerçekten profesyonel bir orduya geçişini sağlamak için Mesut-Neçirvan-Mesrur üzerinde özel bir baskı kurdukları, uluslararası basında yer alan haberlerde anlaşılıyor. Aynı şekilde tartışmalı bölgelerde IKBY’nin etkisini yeniden tesis etmeye çalıştığı görülüyor. Peşmerge güçlerinin yeniden Kerkük’e gelmesinde ABD’nin bir rolü ve yönlendirmesi var. Çünkü Kerkük, önümüzdeki süreçte Bağdat ve Hewler’in IŞİD’e karşı ortak askeri operasyon merkezi olarak kullanılacak. Ancak son olaylarda görüldüğü gibi bunun kolay olmayacağı anlaşılıyor. Kerkük’teki gelişkeler üzerine ABD yönetimi, ‘Anayasanın 140.maddesinin uygulanarak çözüm bulunacağına inanıyoruz” çağırısı yaptı. 

Ankara’nın ‘Kerkük’ nostaljisi

Irak ve Suriye’de belirlediği politikalarda önemli ölçüde başarısız olmuş Ankara’nın odaklandığı tek nokta; Kürtlerin politik olarak etkisizleştirilmesi ve sahip oldukları iktidar merkezlerinin tasfiye edilmesidir. Bu nedenle Kerkük’ün Bağdat’ın eline geçmesi büyük bir sevinçle karşılandı. Kürtlerin stratejik bir bölgeyi kaybetmesi, ilk bakışta Ankara’nın çıkarlarına uygun olsa da uzun vadede çok daha büyük kaybetmesi anlamına geliyor.

Ankara ayrıca Kerkük’teki etkisini hissettirmek için Türkmenler üzerinde bölgeye müdahale etmeye çalışıyor. Türk devlet aklı, “Kerkük Türk’tür” tezinden ısrar ediyor.  Hatta   Musul ve Halep’i de Türk toprakları olarak değerlendiriyor. Ancak Ankara’nın izlediği genişleme stratejisi, yani Irak ve Suriye’de toprak ele geçirme politikası başarısız kaldı. Bölgedeki karmaşık politik ilişkileri çok iyi bilen Hakan Fidan’ın Dış İşleri Bakanı olmasıyla, özellikle Suriye, Irak ve İran ile yeniden bir denge kurulmak isteniyor.

Barzani’ye bağlı Peşmerge güçlerinin tekrardan Kerkük’e dönmesine ilişki ortaya çıkan krizin hemen ardından, Hakan Fidan, her ne kadar ‘Türkmen Soydaşlarımızın arkasındayız’ ve ‘Kerkük’te bir oldubittiye izin vermeyiz’ şeklinde açıklama yapsa da, geçmişten farklı olarak daha dikkatli bir dil kullandı. Ayrıca Türkiye’de yansıtıldığı gibi Ankara’nın Türkmenler üzerinde mutlak bir hakimiyeti bulunmuyor. Çünkü bölgedeki Türkmenlerin nerdeyse yarısı Şii olup İran ile çok derin bağları bulunuyor. Aynı şekilde, IKBY içerisinde bulunan ve fiilen özerk bir statüleri olan Türkmenlerin de bütünüyle Türkiye’nin politikalarına angaje olmuş değiller. Türkiye, uluslararası ilişkileri ve bölgesel dengeleri hesaba katmadan Kerkük üzerinden hak etme arzusu sadece bir nostaljiden ibaret olduğunu ve Hakan Fidan’ın da bu gerçeği gördüğünü söyleyebiliriz.

Ankara; Kerkük’e karşı PKK diyor

Fidan, Kürt kökenli olan biri olarak bölgesel ilişkileri ve özellikle Kürt sorununu yakında bilen ve oldukça deney sahibidir. Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye ile stratejik ortak bir noktaları var: Kürt sorunu. Fidan,  Irak ve İran ile yaptığı görüşmelerinin merkezinde, PKK’nin tasfiyesi var. Suriye ile ortak adım atmanın tek şartı aynı şekilde PYD’nin tasfiyesidir. Bunun karşılığında da bölgede tavizler vermeye hazır olduklarının mesajlarını veriyor. İran ve Irak’ın PKK’ye açıktan cephe almalarını istiyor. Kerkük’te ortaya çıkan krizi değerlendirirken, çok ilginç bir şekilde Bağdat hükümetine, “PKK’nin Kerkük’ten çıkartılması” çağrısını yaptı. PKK’nin Kerkük’te olduğuna dair ciddiye alınabilir bir veri yokken, böyle bir çağrı yapmasını nasıl yorumlamak gerekir.

Fidan, Kerkük üzerinde bir hak iddia edemeyeceklerini biliyor. Kerkük’te dengeler nasıl değişirse değişsin askeri olarak müdahale koşullarının olmadığının bilincindedir. Ancak Kerkük üzerinden ortaya çıkan krizinden, kendi çıkarlarına uygun politik bir sonuç almak istiyor: Yani PKK’nin ‘terörist’ kapsamına alınarak askeri ve politik olarak tasfiyelerini dayatıyor. Bu kabul görürse, Kerkük’teki gelişmelere fazla müdahil olmayacaklarının mesajını veriyor.

Hakan Fidan gibi bölgesel ilişkilere daha gerçekçi bakabilen bir Dışişleri Bakanının, meseleyi PKK’nin askeri ve politik tasfiyesine indirgemeden, daha stratejik çözümler üreterek, Kürtleri da yanına alabilecek daha objektif ve uygulanabilir politikalar geliştirmelidir. Aksi takdirde bugüne kadar başarısız olmuş politikaların kötü bir kopyası ile devam edilirse, bölgesel alanda kaybeden Türkiye olacaktır. Ankara, Kürt sorunun silahsız çözmeyi önüne koymalı ve böylelikle bölgedeki Kürtlerle daha güvenilir bir ilişki kurmayı başarmalıdır. Kürtler darbe alabilir ama kaybetmez.

Hewler için Kerkük neyi ifade eder?

Kürtler için Kerkük olmadan IKBY’nin stratejik bir önemi yoktur. Kerkük,  tarihsel olarak Kürt coğrafyasındadır. Ancak bölgesel ve uluslararası alanda Kerkük’ü önemli kılan oldukça zengin enerji yataklarına sahip olmasıdır. Bu nedenle Kerkük’ün statüsü bugün için tarihsel olmaktan çok jeo stratejiktir. Kerkük’e hâkim olan, önümüzdeki yıllarda bölgede çok daha fazla söz sahibi olmasıdır. Kerkük’ün IKBY dâhil olması, Kürtlerin stratejik konumu çok daha fazla artacaktır. Bu nedenle Kerkük’ün, özel statülü bir bölge olarak belirlense dahi, IKBY sınırları içinde kalması son derece önemlidir.

IKBY yönetiminin ilginç bir şekilde, geçmiş yıllarda Kerkük’e karşı duymuş olduğu yüksek düzeydeki sorumluluğu nispeten terk ettiğine dair ciddi bir izlenim oluşmuş durumda. Son günlerde Peşmergenin Kerkük’te konuşlandırılmasına ve KDP binalarının yeniden tesis edilmesine ilişkin Bağdat yönetiminin almış olduğu kararın uygulanmasında ısrarcı olunmaması ve IKBY Başkanı Neçirvan Barzani’nin ‘cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kerkük konusundaki görüşlerine katıldığını’ beyan etmesi de bakış açının nasıl değiştiğine dair bir veri olarak değerlendirebiliriz.

Kerkük olmadan IKBY’nin tarihsel ve jeostratejik bir öneminin olmayacağı bilinmeli ve buna uygun bir politika oluşturulmalıdır. Kerkük, sosyo-politik olarak Irak’ın bir küçük prototipidir. Bu gerçeği dikkate alarak Kerkük’ün IKBY sınırları içerisinde ‘özel’ statülü bir bölge olarak bütün halkların eşit koşullarda birlikte özgürce yaşamaları elbet ki önemli. Ancak sorun şu: Kerkük, Bağdat’a mı? Yoksa Hewler’e mi bağlı olacak. Bu konuda olası bir başarısızlık IKBY’nın politik geleceğini olumsuz yönde etkileyecektir. Çünkü Kerkük sorunu çözülmeden diğer tartışmalı bölgelerin statüsü de çözülmez. Kerkük ve diğer tartışmalı bölgeler olmadan da, uluslararası güçlerin IKBY duydukları ilgi, aşamalı olarak zayıflayacaktır

Kürtlerin IKBY olan güveni azalıyor. Kerkük politikası bu güvensizliği derinleştiren veya yeniden güven arttıran bir deney olacaktır. Çünkü Celal Talabani’nin ve Mesut Barzani’nin dedikleri ‘Kerkük, Kürtlerin kalbidir.’ Mesele şu IKBY, bunu sağlayabilecek mi?