Yaklaşık iki haftadır, Kuzey Doğu Suriye'nin Deyri Zor bölgesinde, Arap aşiretleri içerisindeki bazı gruplarla Suriye Demokratik Güçleri(SDG) arasında yoğun bir çatışma yaşanmaktadır.

Türkiye kamuoyuna yansıtıldığı gibi, çatışma hiçbir şekilde etnik bakımdan Kürtler ile Araplar arasında değildir. Böyle bir durumun söz konusu olmadığını taraflar arasında yapılan görüşmelerde ve açıklamalarda anlaşılmaktadır. Kuzey Doğu Suriye’de kurulan Özerk Bölge, tamamen bölgedeki yerleşik halklara dayanmaktadır. Bu bakımdan kamuoyuna yansıtıldığı gibi Arap-Kürt çatışması, bölgedeki özerk yapının kuruluş sistemine ve toplumsal örgütleme yapısına hiçbir şekilde uygun değildir. Kamuoyuna yayınlanan anayasası ve toplumsal örgütle modeli dikkate alındığından etnik ve dinsel çatışmalara izin vermiyor.

Peki, bölgedeki çatışmanın arka planda ne var? Bu görünenden ve tahmin edilenden çok daha kapsamlı ve arka planı derin ilişkilere dayanan bir soruna dayanıyor. Deyri Zor ve Rakka bölgelerinde ortaya çıkan durum, hem bölge aşiretlerini hem de SDG’yi aşan sorunlar içermektedir. 

Özerk yapının illere ve bölgelere göre oluşturduğu idari yapının kendi içerisinde bir kısım sorunları olduğu, yönetim organlarında bulunan insanların görevlerini layıkıyla yerine getirmedikleri söylenebilir. Doğal olarak dışarıda bakarak bu konuda farklı bir söylem içerisinde bulunamayız. 

Deyri Zor ve Rakka bölgesi, Suriye'nin Akdeniz sahillerine uyuşturucu taşıma merkezi olarak kullanılmaktadır. Küresel çaptaki eroin ve sentetik gibi uyuşturucuların taşınma rotalarında bir kısım değişiklikler meydana geldi. Kuzey Doğu Suriye dahil olmak üzere bütün Suriye, oluşturulan yeni rotalarda önemli bir işlev görüyor. Buradaki çatışmaların arka planı; Deyri Zor ve Rakka’nın Afganistan’dan Avrupa’ya gönderilen uyuşturucu ticaretinin geçiş yeri olarak kullanılmasıdır.

Uyuşturucu üretimi ve ticaretinde Irak ve Irak Kürdistan Bölgesi

 Wassim Bassem’ın Aralık 2016 tarihinde Al Monitor’da yayınlanan makalesinde, Irak ve Irak Kürdistan Bölge yönetiminde uyuşturucu ticareti ve üretimi için önemli veriler sunuyor. Makalede, Parlamento üyesi Faik El Şeyh Ali 25 Ekim’de “güney Irak’taki afyon çiftliklerinde siyasi partilerin ve nüfuzlu silahlı grupların himayesinde esrar üretildiği” görüşüne yer vermiş. Bu açıklama olaya siyasi boyut katarken aynı zamanda uyuşturucu parasının siyasette kullanıldığı iddiası büyük tartışmalara neden olduğuna dikkat çekiyor.

Yazar, Irak meclisindeki Tarım Komisyonunun 12 Aralık’taki toplantısında “Irak’ın güneyinde afyon başta olmak üzere bazı mahsullerin uyuşturucu üretiminde kullanıldığı bilgisinin araştırılacağına” dair bir kararın alındığını belirtiyor.
Yazar, Irak Tarım Komisyonu Üyesi Ali El Bedri’nin görüşlerine da başvurmuş; ‘Kürdistan Bölgesi’ndeki güvenlik güçleri 13 Ekim’de bilinen ilk uyuşturucu tesisine baskın düzenlendiğini, Erbil’in dış kesimlerinde bulunan tesiste 1 milyon dolar civarında uyuşturucu maddeler ele geçirildiğini’ belirtiyor. Aynı şekilde güvenlik güçlerinin verdiği bilgiye göre bölgede ‘afyon ekili 60 dönümlük bir alan imha edilmiş.
Yazar, Irak yöneticilerinin iddiasına göre İslam Devleti (İD) mensupları örgüt faaliyetlerini finanse etmek için Şarkat’ta afyon yetiştirildiğine dikkat çekmiş. Verilen bilgiye göre buradan elde edilen afyondan İD’in Haziran 2014’te ele geçirdiği Musul Üniversitesi’nin laboratuvarlarında eroin üretilmiş.
İçişleri Bakanlığı’nda görevli Tuğgeneral Salah Hasan, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada “uyuşturucu maddelerin ekim ve üretiminin İD kontrolündeki bölgelerde görüldüğünü” söylemiş. Yazar, bu bilginin de ‘Şarkat’taki olayları teyit ettiğini’ belirtiyor. Salah Hasan ‘Kürdistan’da uyuşturucu madde ekimi, üretimi ve ticaretiyle ilgili spekülasyonları gündeme’ geldiğini ancak ‘bölgenin dağlık yapısı ve çetin arazi koşulları düşünüldüğünde güvenlik güçlerinin ekili alanları tespit etmesinin kolay olmadığını’ da belirtmiş.
Al Monitor’un görüşüne başvurduğu Babil’de yaşayan Ziraat Bilimci Emir Habib: “Bu ekim alanları gözlerden uzak özel bakım gerektiriyor ki bahsi geçen bölgelerde bunu yapmak mümkün.”
Meclis Güvenlik ve Savunma Komisyonu Üyesi Sabah El Sadi de Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Irak’ta uyuşturucu üretimine ilişkin iddialar abartılı ama böyle bir sektörün faaliyete geçtiği söylenebilir. 2003’ten sonra uyuşturucu satıcılarının sayısı sürekli arttı. İD’in Irak’taki yayılışı da uyuşturucu tüketimi yüksek seyrettiği sürece yerel üretim imkânlarını artırıyor. Bu da kaçakçıları ülke içinde üretime geçmeye teşvik ediyor olabilir.”
 2016’dan 2023’e tam 7 yıl geçmesine rağmen Irak ve IKBY şehirleri uyuşturucu üretimi ve ticaretinin çok daha fazla arttığını ve fabrika düzeyden işletmelere geçildiğini gösteren çok sayıda veri bulunuyor. Örneğin 16 Temmuz Pazar 2023 tarihinde, Irak İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Saad Maan sosyal medyada yayınlanan kısa bir videoda, "Bugün belki de ilk kez başta Captagon olmak üzere narkotik maddelerin üretimi için bir laboratuvara el konuldu… Körfez ülkeleri, esas olarak Suriye'den ve Lübnan sınır şeridinden kaçırılan Captagon haplarının ana varış noktasını oluşturuyor. Bu ilaçların kaçakçılığı 10 milyar dolardan fazla olduğu tahmin edilen karlı bir ticaret oluşturduğunu” belirtmesi oldukça dikkat çekicidir.
02 Şubat 2023 tarihinde, Irak İçişleri Bakanlığı Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi Basın Müdürü Albay Bilal Subhi, "Irak, 2003 öncesi Avrupa ve Körfez ülkelerine uyuşturucu ticareti için koridor ülke konumundayken, 2003 sonrası ülkede uyuşturucu kullanımı da yaygınlaştı. Uyuşturucu çeteleri, özellikle 18 ila 35 yaş arası gençleri kullanarak toplumu hedef alıp yapısını bozmaya başladı” diyor.  Bu açıklamalar, Irak’ın ve Irak Kürdistan Bölgesinin ‘Avrupa ve Körfez ülkelerine uyuşturucu ticareti için koridoru’ görevi gördüğünü ama bugün hem koridor hem de üretim merkezi haline dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Irak-Irak Kürdistan Bölgesi-Suriye: Uyuşturucu trafiğindeki yeni rota

EMCDDA & EUROPOL’un 2019-2020 yılı raporunda yapılan şu değerlendirme önemlidir: “Balkan rotasının Afganistan-Pakistan-İran-Türkiye rotası üzerinde gelen uyuşturucu Kuzey Karadeniz Rotası, Doğu Akdeniz Rotası üzerinden Avrupa’ya özellikle Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa, Portekiz limanlarına taşınmaktadır. Aynı şekilde İran-Irak- Kuzey Irak-Suriye alt Kara Yolu Rotası kullanılmakta ve buradan Deniz Yolu Rotası ile Akdeniz’den Avrupa’ya taşınmaktadır.”  Burada karayolu bağlantılı deniz yolu son 15 yıldır öncelikli olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye-Bulgaristan Kara Yolu Rotasında artan güvenlik önlemleri nedeniyle son yıllarda kullanım oranın oldukça düştüğü görülüyor.  Sedat PEKER’in uyuşturucu trafiğinde Suriye’nin Akdeniz’e bakan Latikye şehrine dikkat çekmesi de bir tesadüf değildi.  

Bugün kullanılan en önemli ve güncel rotalardan biri de: İran-Irak/Irak Kürt Bölge Yönetimi-Suriye alt Kara Yolu Rotasıdır.  Özellikle Deniz Yolu Rotası ile Akdeniz’den Avrupa’ya taşınmada Deyri Zor-Rakka, geçiş merkezi haline gelmiş bulunuyor. 

İran’dan Erbil, Kerkük, Süleymaniye ve Basra şehirlerine gelen eroin veya bölgede üretilen eroin ve sentetik uyuşturucular önce Deyri Zor ve Rakka’ya gönderiliyor. Buradan da Esad rejiminin denetiminde olan Latikye’ye ve Tartus’a aynı şekilde Radikal İslamcıların kontrolünde olan İdlib’e  yani Akdeniz’e ulaştırılmaktadır. Suriye’nin Ak deniz sınırından Kıbrıs üzerinden Türkiye’nin Mersin-İzmir limanlarına, buradan da Avrupa’ya gönderilmektedir. Bir başka deniz rotası da Suriye limanlarından Yunanistan-İtalya-İspanya-Fransa-Belçika-Hollanda hatları kullanılmaktadır. Ayrıca sentetik uyuşturucular Deyri-Zor-Rakka-Şam üzerinden Lübnan’a gönderilmektedir. Kıbrıs Türk bölgesinde Falyalı’nın öldürülmesinin önemli faktörlerinden biri de Tartus-Latikya-İdbil-Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya taşınan uyuşturucu rotasının kontrolüydü. 

Suriye Demokratik Güçleri’nin operasyonun önemli nedenlerden biri de uyuşturucu ticaretidir.
 
Deyri Zor- Rakka bölgesi, uyuşturucu baronlarının geçiş merkezi olarak kullandıkları önemli bir rota haline gelmiş bulunuyor. Uyuşturucu ticaretinin olduğu her bölge, sadece transit geçiş bölgesi olarak kalmaz aynı zamanda toplum içerisindeki tüketimi de hızla yayılır.  Türkiye’de, Irak’ta, İran’da hatta şeriat kurallarının geçerli olduğu Körfez ülkelerinde uyuşturucu kullanımı çok ciddi oranda artmaktadır. Bölge ülkeleri üzerine hazırlanan raporlarda, uyuşturucunun özellikle yoksul gençler arasında çok yaygınlaştığı belirtilmektedir.

Milyarlar dolarlarla ifade edilen uyuşturucu aynı zamanda bölgedeki iç dengeleri de ciddi oranda sarsıyor. Devlet içinde veya devlet dışında özel çıkar grupları oluşuyor. Deyri Zor ve Rakka’da uyuşturucu ticareti veya taşınmada ara koridor olarak işlev görmesi nedeniyle SDG’nin bölgede oluşturduğu yönetimin dışında ciddi düzeyde çıkar gruplarının oluşacağı biliniyor ya da bilinmelidir. Yapılan açıklamalar dikkate alındığında bölgedeki Özerk Yönetim içerisinde de bazı görevlilerin de çıkar gruplarına dahil olduğu anlaşılmaktadır. 

Uyuşturucu baronlarının özellikle Arap aşiretlerinin ileri gelenlerini para ile kendilerine bağlamak istedikleri anlaşılıyor. Uyuşturucudan gelen paraların bir kısım bölgede nüfuz alanlarının oluşturulması için kullanılacaktır ve kullanılmaktadır. Bu durum bölgedeki yönetimi ve toplumsal ilişkileri, olumsuz yönde etkileyecektir. Bir başka ifadeyle politik çürümenin ve toplumsal yozlaşmanın alt yapısı oluşmuş durumda. SDG’nin başlattığı operasyon, bölgedeki çıkar gruplarının tasfiyesini ve toplumsal değerlerin korunmasını içeriyor.

Çıkar gruplarının sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda silahlı güç olarak belirli bir seviyeye ulaşacaklar bilinmelidir. Kolombiya ve Meksika bunun çok somut örnekleridir. İki güçlü devlete rağmen uyuşturucu baronlarının ordulaştıkları görüldü. Politik ve toplumsal denklemin çok karmaşık olduğu Deyri Zor gibi bir bölgede güç olmaları sürpriz sayılmaz. Çıkar gruplarının bölgenin sosyolojik-politik dengeleri ve hassasiyetleri kullanılmaya çalıştıkları görülüyor. Özellikle bölgede son derece etkin olan etnik ve aşiret bağları yoğun bir şekilde kullanılacaktır. Burada kullanılan temel argüman ise ‘Kürtlerin silahlı güç kullanarak bölgedeki Arapları denetim altına almaya çalıştıkları’ iddiasını ön plana çıkartarak, çatışma alanının yönünü değiştirmek istedikleri  çok açıktır.

SDG’nin Deyri Zor bölgesindeki idari yapısının çok önemli bir kısmının bölgedeki Araplara dayandığı dikkate alındığında ileri sürülen iddianın pek bir inandırıcılığı olmayacağı açıktır. Aşiretlerin, bölgedeki yönetimde doğrudan söz sahibi oldukları biliniyor. SDG, operasyonda yaşamını yetiren kendi askeri güçlerinin isimlerini açıklıyor: Nerdeyse tamamı bölgedeki Arap aşiretlerinin çocuklarıdır. Bu neden operasyon Kürt-Arap çatışması değil,  bölgeyi denetimlerinde tutmak isteyen çıkar gruplarına karşı olduğu anlaşılıyor

ABD, öncelikli olarak SDG’nin hangi amaçla operasyon yaptığını biliyor

ABD’nin bölgedeki temsilcileri, SDG’ye karşı, açıktan tutum alan açıklamalardan özenle kaçındığı gibi SDG ile müttefik ilişkisinin devam edeceğine özel bir vurgu yapıyor. İki gün önce yaptıkları açıklamalarla, bölgedeki hassasiyetleri dikkate alarak bir bakıma ‘arabulucu’ rolünü üstlenmeye başladılar. Ancak operasyona dair olumsuz hiçbir yorumları olmadı. ABD’nin iki komutanının Deyri Zor’a giderek Arap aşiretleriyle görüşüp, SDG ile ortak bir toplantı yapmalarını sağlamaları, kamuoyunda Kürt-Arap çatışmasına dayanan psikolojik savaş propagandasını boşa çıkartmaya yönelik bir hamledir.

Sonuç: SDG, Kürt-Arap çatışmasının ne politik ne de toplumsal olarak hiçbir şekilde savunmaz. Operasyon,  Deyri Zor’da sahasında hem SDG’nin bölgedeki yönetimi içerisindeki hem de aşiretler içerisinde sınırlı sayıda bazı grupları da yanına alarak örgütlenen çıkar gruplarını tasfiye etmeyi,  bölge devletlerinin uyuşturucu trafiğine darbe vurmayı ve sonlandırmayı amaçlıyor. Bütün bu gerçeklere rağmen bu sürecin doğru yönetilmesi son derece önemlidir. Çünkü başta Şam rejimi olmak üzere bazı Arap devletlerinin, bölgedeki Arap aşiretleri kışkırtacağı hatta askeri destek vereceği hesaba katılmalıdır. SDG, yapılan operasyonun nedenlerini çok açık ve net olarak bölgedeki halka açıklamalı ve operasyonda sivillerin zarar görmemesi için en üst düzeyde hassas davranılmalıdır. 

Deyri Zor ve Rakka, belirlenen yeni uyuşturucu rotasının geçiş merkezi olmaktan çıkartılmazsa, yarın hem uluslararası alanda ciddi uyarılar gelecektir hem de uyuşturucunun özellikle gençler içerisinde hızla yayılması engellenemeyecektir.