1918-1920 arasında Avrupa’da başlayıp gemilerle Amerika kıtasına da geçen, neredeyse her ülkeyi, dünyanın o zamanki nüfusunun üçte birini etkileyen bir pandemiye dönüşen İspanyol gribi 100 yıl sonrasına, yani günümüze ışık tutuyor. Nasıl mı?

Pandemilerin gidişine ilişkin çok faktör etkili olduğundan gelecek tahminlerinde çok dikkatli olunmalıdır. Hastalığın kendi iç dinamiği içindeki durumuna baktığımızda, kolayca bulaştırıcılığı olan, özgül ilacı ve aşısı henüz bulunamayan bir hastalıktan söz edildiğini görüyoruz. Bu durumun benzerlerini tarihten biliyoruz. Şimdi 1918 pandemisinde ABD’de yaşanan deneyime dikkat çekmek istiyorum.

NEDEN İSPANYOL GRİBİ DENMİŞTİR?

Aslında salgın Avrupa ve ABD’yi çok yaygın olarak etkilemişse de 1. Dünya Savaşı ortamında ABD, Fransa, Almanya ve İngiltere’de gazetelerin salgınla ilgili gerçekleri yazmaları engellenmiş, fakat İspanya Kralı’nın ağır hasta olması ve İspanya’daki salgının şiddetli yayılması ile ilgili haberler serbest bırakılmıştır. Bu nedenle dünyada gribin özellikle İspanya’yı vurduğu görüşü yayılmıştır.

DÎĞER GRİPLERDEN FARKLI MIDIR?

İspanyol gribi, H1N1 şeklinde kodlanan 2009’daki domuz gribi salgınından bildiğimiz ajan ile ortaya çıkmıştır. Çoğu influenza salgınında küçük çocuklar ve yaşlılar hedef olmakla birlikte İspanyol gribinde genç erişkinlerde daha yüksek ölüm oranı ortaya çıkmıştır. Ölümlerde sitokin fırtınası sonrasında bakteriyel süperenfeksiyonun da etkili olduğu ortaya konmuştur.

ABD’DE NE OLMUŞTUR?

Philadelphia ve St. Louis iki ayrı şehir ve kendine özgü yönetsel özellikleri olan yapılar. Salgının 1918’de Boston’a gelen ticaret gemileri ile ABD’ye ulaştığı düşünülüyor. Hatta Eylül 1918’de Boston’a 35 mil uzaktaki bir üsteki bir askere yanlış olarak menenjit tanısı konulması sonrasında bir gün içinde 1500’den fazla askere grip bulaştığı yazılmıştır. İlk olguların ‘İspanyol gribi’ tanıları konduğunda iki şehrin birbirinden tamaen farklı yollar izlediği görülüyor. Philadelphia durumu daha rahat karşılıyor, önlem almakta yavaş ve isteksiz davranıyor. Tıp kurumları ve sivil toplumun gelişmemiş olmasının da etkisiyle, karşı çıkışlar cılız kalıyor ve 28 Eylül 1918’de binlerce kişinin katıldığı bir resmi geçit düzenleniyor (Şekil 1).    Bu resmi geçitten sadece birkaç gün sonra şehirdeki hastaneler İspanyol gribi bulgularıyla, ateşlenen, solunum sıkıntısı gelişen insanlarla dolup taşıyor ve sağlık kurumları hastalara yetişemiyor. Binlerce kişi bu şekilde kaybedildikten sonra önlemler sıkılaşıyor ve salgın kontrol altına alınıyor.  Şekil. ABD’de Eylül 1918’de kitlesel ölümler nedeniyle toplu mezarlar açılmıştır. St. Louis’te ise taban tabana zıt bir strateji izleniyor. İlk olgu tanı aldıktan hemen sonra sıkı önlemler alınıyor, toplantılar yasaklanıyor, spor karşılaşmalarından parti mitinglerine kadar hemen her alana müdahale ediliyor. Kitlesel aşılama yapılıyor. Salgının kontrol edilmeye başlandığı düşünülüyor ve ilk önlemlerden iki ay sonra, Kasım 1918’de uygulamalar bir anda gevşetiliyor. Bu noktadan itibaren olgularda hızlı bir artış oluyor, ancak aylar sonra tekrar kontrol altına alınabiliyor. Bunun sonucunda iki şehirdeki olgu sayılarının birbirinden farklı bir seyir izlediği rahatça görülüyor (Grafik).    Grafik. Bu iki şehrin farklı zamanlarda ve farklı şekillerde yaptığı hatalar toplumu değişik yönlerde etkilemiş ve sonuçta grafiğe olgu artışları yansımıştır. Tarihte bu olaylara ‘Philadelphia çılgınlığı’ ve ‘St. Louis rehaveti’ adları verilmiştir. İspanyol gribi pandemisi, tüm dünyada 20 ila 100 milyon kişinin ölümüne yol açmıştır. Tahminlerin ortalaması 50 milyon ile dünyanın en büyük pandemisini göstermektedir.  

     Not: COVID-19 salgınına ilişkin bu yazı ve benzeri bilgileri, tanı ve tedavi süreçleri, yayılım, bulaş, korunma ve tedavi yöntemlerini bulabileceğiniz ‘COVID-19 TANI VE TEDAVİSİ’ başlıklı kitabımız Ematip kitabevi tarafından basılmıştır. https://www.ematip.com/urun/saglik-profesyonelleri-icin-covid-19-tani-ve-tedavisi web sitesinden ulaşabilirsiniz.