Hüda PAR'ın İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısının protesto etmek için gerçekleştirdiği mitingte, yüzleri kapalı bir kısım insanların, Hamas militanları gibi askeri kıyafetler giyerek şov yapmaları, Sokakta dans eden gençlere yönelik yapılan saldırılar, İsrail-Hamas savaşı gerekçesiyle Diyarbakır'da faaliyet yürüten BurgerKing ve Starbucks gibi bir kısım uluslararası ticari şirketlere yapılan protesto içerikli saldırılar, dikkatlerin yeniden Diyarbakır üzerinde toplanmasına yol açtı. Bu saldırıların özellikle toplumun çok yoğun olduğu meydanlarda yapılmış olması, önümüzdeki sürece ilişkin bir kısım soru işaretleri oluşturmaya başladı. 1990'lı yıllarda Hizbullah'ın sokak ortasında yaptığı saldırılar ve gerçekleştirdiği infazlar dikkate alındığında benzeri bir durum yaşlanabilir mi kaygısı oluşmaya başladı.
Mustazaf-Derneği Yeniden Sahnede
Devletin yaptığı operasyonlar sonrasında güç kaybeden Hizbullah bir süre sonra legal çalışmalara yöneldi. Özellikle medya ve dernek faaliyetleri ön plana çıktı. 2004 yılında, Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) kuruldu. Ancak Diyarbakır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi “Hizbullah’ın amacı doğrultusunda faaliyet gösterdiği” gerekçesiyle 2012 yılında kapatılmasına hükmetmiş ve bu karar Yargıtay tarafından onanmıştı.
Mustazaf Derneği Avukatlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’ne yaptıkları başvuru, 21/01/2021 tarihinde karara bağlandı. AİHM, Mustazaf Derneği’nin kapatılmasının hukuka aykırı olduğuna karar verdi. Bu karar üzerine Avukatlar, ‘yargılanmanın yenilenmesi’ talebiyle mahkemeye başvurdular. 2022 tarihinde Mahkeme, Mustazaf Derneği hakkında verilen kapatma kararını iptal etti. Dernek yeniden açıldı. Mustazaf-Der Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, , Derneğin Genel Merkezinin bulunduğu Diyarbakır merkez Bağlar ilçesi Şanlıurfa Bulvarı HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığı önünde gerçekleşen açılışta yaptığı konuşmada : « 15 Temmuz sonrası yargıda yapılan bazı tasfiyelerden sonra Yargıtay incelemesinde üye ve yöneticilerimiz aleyhine açılan ceza davasındaki kumpasın farkına varıldı. Derneğimizin kapatılmasına gerekçe gösterilen bu ceza dava dosyası netice olarak Örgüt üyeliği ile suçlanan tüm üye ve yöneticilerimizin beraat etmesiyle sonuçlandığını » belirtti. Derneğin bu süreçten sonra yeniden aktifleşmesi ve özellikle sokaklarda daha görünür hale gelmesinin bir tesadüf olmadığı anlaşılıyor. Sokak saldırılarının karşılık bulması durumunda çok daha ciddi sorunların oluşmasına yol açacağı bilinmektedir. Bunun da bilinçli, planlı bir sürecin parçası olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Mustazaf Derneği Başkanı ve aynı zamanda HÜDA PAR'ın da Başkan Yardımcısı Yılmaz, Diyarbakır’daki saldırılara ilişkin yaptığı değerlendirmede şunları belirtiyor : « 22 Haziran Cumartesi günü Türkiye'nin farklı şehirlerinde olduğu gibi Diyarbakır'da da bazı duyarlı gençlerin, soykırım destekçilerine karşı tepkilerini ortaya koyması birilerini rahatsız etmiştir. Bu rahatsızlık, bilinçli bir şekilde manipüle edilerek kamuoyunda farklı sunulmaya çalışılmıştır. BurgerKing ve Starbucks gibi siyonizm destekçisi firmaların şubelerinde yapılan protesto gösterisi, hayat tarzına müdahale değil, soykırımcılara karşı bir tepkidir. "Kahrolsun İsrail" ve "Boykot hayat kurtarır" gibi slogan ve dövizlerle söz konusu firmaların şubelerinde yapılan gösteriler, 9 aylık bir birikimin sonucudur." Aynı şekilde Hüda Par tarafından İsrail'in Hamas saldırısını protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen mitingde askeri elbiseler giyerek platforma çıkanların Mustazaf Derneğiyle ilişkileri olduğu iddiası, inandırıcı olmaya başladı. Bu durum Mustazaf Derneği’nin askeri bir güç olmaya başladığına dair bir izlenim oluşturuyor.
Mustazaf Derneği, Kobani Davası Üzerinden Kime Mesaj Veriyor
Açıklama yapan Yılmaz : “6-8 Ekim 2014'te Kobani bahanesiyle insanları sokaklara çağırıp; aylarca iş yerlerini kapattıran, yakan ve yağmalayan; bununla birlikte vandalizmin her türlüsünü yaşatanlara tepki göstermeyip; Diyarbakırlı duyarlı gençlerin beş dakikalık bu meşru eylemine karşı çıkan kişi ve kuruluşları da kınıyoruz. Bu İkiyüzlü yaklaşımlar İsrail’e desteğin göstergesi olduğunu kamuoyunun takdirine sunarak tarihe not düşüyoruz.” Yılmaz, bu açıklamayla Kobani’nın IŞİD militanları tarafından işgal edilmesine, binlerce Kürdün öldürülmesine ve yerinden edilmesine karşı Türkiye’nin her yerinde ama özellikle Kürt illerinde gösterilen toplumsal tepkiye karşı, duruşunu çok net olarak ortaya koyuyor. Kobani sürecinde, doğrudan devlet yanında yer alan ve eylemcilere saldırdığı iddia edilen Hüda Par’ın Kobani davası sürecinde de açıktan devletten yana aldığı tutum tescil edildi. Demirtaş ve arkadaşlarının almış olduğu cezada Hüda Par’ın önemli bir katkısı olduğu, davayı takip edenlerin bildiği bir gerçektir. Burgerking ve Starbucks karşı protestoyu, İŞİD’in Kobani işgaline karşı yapılan protesyola aynılaştırarak Kürt Politik Hareketine saldırması da bir tesadüf olmadığı açıktır. IŞİD’ın Kuzey Doğu Suriye’de stratejik olarak kaybetmesi Hüda Par için de dolaylı olarak askeri ve politik bir yenilgi anlamına gelmişti. Eğer Kobani başta olmak üzere Kuzey Doğu Suriye’de IŞİD hakim bir güç olsaydı, bugün IŞİD ile esasen aynı ideolojik pozisyonda olan Mustazaf Derneği ve Hüda Par, çok daha farklı bir konumda olacaklardı.
DEM Parti’nin İsrail’in Gazze’ye saldırısı karşısındaki tutumu çok daha nettir. Parlamentoda yapılan açıklamalarda kimin İsrail ile ilişki içerisinde olduğu, kimin İsrail’i desteklemeye devam ettiği, Kimin İsrail saldırılarına karşı açık tutum aldığı çok net olarak görülmesine rağmen Hüda Par, iktidar’ı doğrudan eleştirmiyor ve politik olarak hedef almıyor. DEM Parti üzerinden Kürt Politik Hareketini hedef almayı ‘görevden vazife’ olarak görüyor.
Mustazaf Derneği, Ankara’da Proteso Yapmaz mı ? Yapamaz mı ?
Mustazaf Derneği’nin yaptığı açıklamada : « Washington'da, New York'ta, Berlin'de, Paris'te ve Londra'da olduğu gibi dünyanın farklı şehirlerinde soykırıma karşı susmayanlar, devlet başkanlarının kayıtsızlığı nedeniyle tepkilerini ortaya koymuştur, koymaya devam etmektedir. » Şunu demek istiyor : Hristiyan dünyasının başkentleri İsrail’in soykrımına karşı protesto eylemlerine devam ediyorlar. Evet, İsrail’in soykırım saldırılarına karşı Batı dünyasının halkları ayakta, üniversitelerden sokaklara kadar, insanlar soykırımın durdurulması için hükümetlerine baskı yapmaya devam ediyorlar.
Mustazaf Derneği, Arap devletlerinin sessizliğine gözlerini ve kulaklarını kapatmış. Onların soykırıma ortak olduğuna dair tek bir açıklama yapmıyor. Ayrıca, Mustazaf Derneği, Ankara’da portesto eylemini yapmalı, iktidarı açıktan uyarmalı ve eleştirmelidir. Batı dünyasında eylemler özellikle başkentlerde yapılıyor. Peki, Mustazaf Derneği neden Ankara’da değil de Diyarbakır’da ve Kürt illerinde yapmayı tercih etmiyor ? Bunun toplumsal tabanla ilgisi bulunmuyor. İktidar ile karşı karşıya gelmek istemiyor. İktidar için bu eylemlerin Diyarbakır’da yapılması gerekir. Çünkü Mustazaf Derneği ve Hüda PAR üzerinde Kürt Politik Hareketi ile yeni bir çatışma alanı yaratmak istiyor. Böylelikle Kürtler arasındaki politik rekabetin fiziki ve silahlı çatışmalara dönüştürülmesi, devletin uygulamak istediği politikalar için açık bir gerekçe oluşturacaktır. Yani mesele İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırımın proteste edilmesinin ötesinde çok yönlü bir politikanın uygulanmasına zemin hazırlamaktır.
Hüda Par’ın ‘Eylemlerle İlgisi Olmadığı’ Açıklamasının Karşılığı Bulunmuyor
Hüda PAR, Diyarbakır'da uluslararası ticari kuruluşlara yönelik yapılan saldırının kendileri ile hiçbir ilişkisi olmadığını belirtmiş olmasına rağmen daha sonra ortaya çıkan görüntülerin bunların Mustazaf Derneğinin üyeleri tarafından yapıldığı kamuoyuna açıklandı. Mustazaf Der Genel Başkanı ve Hüda Par Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz, yaptığı açıklamayla da eylemlere sahip çıkmasının ötesinde teşvik ediyor : "Kahve keyfi bozulanların sosyal medya üzerinden yürüttüğü algı operasyonu ve linçe, vicdan sahibi kitleler ve Müslümanlar, gençler asla boyun eğmemelidir. Hiç kimse kınayıcıların kınamasından da korkmamalıdır." Yılmaz’ın her iki kurum adına yaptığı açıklama dikkate alındığında, Hüda Par tarafından yapılan açıklamaların inandırıcı olmadığı söylenebilir.
AKP için Mustazaf-Der Ne Anlam İfade Ediyor
Hizbullah’ın bir çok kadrosunun ve tabanının önemli bir kesiminin yer aldığı Mustazaf-Der ile AKP arasındaki ilk resmi ittifak, Anayasa referandumu sırasında netleşmişti. Dernek Anayasa referandumuna ‘evet’ çağrısı yapmıştı: “Eksiklik ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Politik olarak Hizbullah’ın fikirlerini savunan Dernek Yönetim Kurulu, referandum sürecini desteklerken şu açıklamayı yapıyordu: “Bununla birlikte, değiştirilecek maddeler ile belki ceberrut devlet anlayışı, statüko ve oligarşik devlet yapısının değişmesine ve vesayetlerin son bulmasına katkı sağlayabilecektir. Böylece hak ve özgürlüklerin önündeki bazı engeller aşılabilecektir. Bunun da halkımızın faydasına olacağını düşünüyoruz. Yeni düzenleme, eski halinden her halükarda daha iyidir ve desteklenmelidir… Bu nedenlerle eksikliğine ve yetersizliğine rağmen, halkımızın oylamaya katılmasını ve ‘evet’ demelerini uygun buluyoruz.” Geçmişte AKP Batman Milletvekili olup bugün Deva Partisi’nin önemli ve etkili yöneticilerinden M. Emin Ekmen, Mustazaf-Der’in ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasından sonra Dernek Yöneticilerine teşekkürlerini sunarken şunları söylüyor: “Katılım oranında Mustazaf-Der Genel Başkanının yapmış olduğu ‘Yetmez Ama Evet’ açıklamasının ciddi katkısı olmuştur. Bu açıklama; sadece dernek mensuplarının ve sevenlerinin değil, sandığa gitmek isteyen tüm kesimler için teşvik edici ve güven artırıcı olmuştur… Bundan dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.” Mustazaf-Derneği ve Hüda-Par ile AKP iktidarı arasındaki ilişki düşünülenden daha kapsamlıdır. Derneğin yeniden açılmış olması ve faaliyetlerinin bütün Kürt illerinde aktifleştirilmesi, üstlendiği misyonla doğrudan ilişkilidir. İktidar, Kürt sorununun gelişme yönelimlerine bağlı olarak Mustazaf Derneğini kullanılacak bir aparat olarak görüyor.
Saldırılar,Güvenlik Güçlerinin Kontrolünde mi Yapılıyor?
Basına yansıyan videolarda görüldüğü üzere önce güvenlik güçlerinin içeri girdiği sonrasında militanların gelerek eylem gerçekleştirildi anlaşılmaktadır. Burada sorması gereken bazı sorular:
Birincisi, Eylemciler bu iş yerlerine yönelik bir protesto yapacaklarına dair önceden güvenlik güçlerine bilgi vermişler mi dir?
İkincisi, Eğer güvenlik güçlerine bilgi verilmişse, resmi yani yazılı olarak mı iletilmiştir, yoksa şifaen mi söylenmiştir?
Üçüncüsü, Yapılacak eylemin boyutları bakımından ortak bir anlaşma yapılmış mıdır?
Dördüncüsü, Eğer böyle bir anlaşma yok ise eylemcilerden önce güvenlik güçlerinin içeri girip önlem alması bir tesadüf müdür?
Beşincisi, Ticari nitelikli iş yerlerine karşı böyle bir saldırı bilgisi alınmış ise neden önlem alınmamıştır?
Altıncısı, Güvenlik güçlerinin iş yerlerini veya iş yerlerinde bulunan müşterileri koruması gerekirken tersine eylemcileri korumaya çalıştığına dair bir izlenim vermesi nasıl açıklanabilir ?
Sonuç : Bu tür eylemlerin özellikle Diyarbakır'da yapılmış olmasının nedenleri üzerinde durması, bunların tesadüfi ve birkaç gencin duygusal veya politik reaksiyonu olarak görülmemesi son derece önemlidir. İktidarın bugüne kadar izlediği İsrail politikasına yönelik ciddi bir tepki ortaya koymayan ve bunu protesto etmeyen Mustazaf Derneği’nin özellikle Diyarbakır'da gerçekleştirmeye başladığı ve devamının geleceği tahmin edilen saldırı nitelikli eylemlerin sıradan basit tepkisel eylemler olarak görülmemesi ve gerekli önlemlerin alınması, halkın bilgilendirilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Ayrıca bu sürecin daha fazla olumsuz yönde ilerlememesi için en azından Diyarbakır kapsamında il düzeyinde DEM Partisi’nin Hüda PAR ile görüşmesinde yarar var.
Ayrıca vurgulamak gerekir ki, protesto demokratik bir haktır ve engellenemez. Mustazaf Derneği'nin protesto hakkını kullanmasına karşı çıkılmaz. Ancak mesele bir protestonun ötesinde çok daha kapsamlı bir planın uygulanmaya konulmasıyla ilgilidir.